Kekemeliğin Nedenleri?
Araştırmacıların kekemeliğe dair bakış açılarındaki farklılıklar, onların tanımlamalarındaki çeşitlilikle kendini gösterdiği kadar kekemeliğin nedenlerine ilişkin görüşlerle de kendini göstermektedir. Kimi zaman araştırmacıların kekemeliğin nedenlerine dair görüşleri kısmen ya da tam olarak kekemelik tanımlamalarında kendini göstermiştir (Silverman, 2004).
Böylelikle de kekemeliğin nedenlerine dair yürütülen çalışmalar bu problemin tanımlanması ve çözümü için yol gösterici olmuştur.Yıllardır süren çalışmalarla birlikte kekemelik hakkında birçok açıklama ve çözüm yolları üretilmesine rağmen bu sorun tek bir nedene bağlanamamıştır (Manning, 2001).
Kekemelik insanlık tarihinde uzun bir zamandır yerini korumaktadır. Hatta Hz. Musa’nın kekeme olduğuyla ilgili tartışmalar bulunmaktadır. Kekemeliğin ilk göstergeleri “tutuk konuşma” anlamına gelen bir terimi gösteren hiyeroglif dizisi kullanan Mısırlılar tarafından öne sürülmüştür. (Faulkner, 1962). “Kekelemek” eylemi Mısır Orta Krallık’tan gelen bir öykünün bir kopyasında görülmüştür. Bu, bir iletişim bozukluğunun bilinen ilk kanıtı olarak kabul edilmektedir (Manning, 2010).
Yaklaşık 5000 yıldan beri açıklamaya çalışılan kekemeliğin nedenlerine ilişkin en eski görüşlerden biri kekemeliğin ebeveyn yada çocuğun bir hata ya da suçunu cezalandırma biçimi olduğudur. Bu görüş eski mitolojik öykülere dahi yansımış ve hala bazı kültürlerde ve sosyoekonomik gruplarda geçerliliğini korumaktadır (Silverman, 2004).
Milattan önce dördüncü yüzyıl dönemlerinde kekemeliğin dilin yapı ve işleyişiyle ilişkili olabileceği düşünülmüştür. Yunanlı politikacı Demostenes’in o dönemlerde dilinin altına çakıl taşları koyarak kekemeliğini yenmeye çalıştığı belirtilmiştir. Bu düşünce Aristotales ve Rönesans dönemleri arasında en yaygın kabul gören görüştür. Zamanla dil kuruluğu, hareketsizliği, hyoid kemiği, sert damak, küçük dil, dil kökü gırtlakla ilgili problemler, çeşitli kafa kemikleri iç salgı bezleri/endokrin sistem ya da otonom ya da çevresel sinir sistemlerindeki sorunlar gibi vücudun diğer anatomik yapıları da kekemelikle ilişkilendirildi. Bu nedenle de sorunun çözümünde bazı ameliyat yöntemleri sıklıkla önerilmiştir (Bloodstein, 1995; Manning, 2001).
Günümüzde temel olarak kekemelik teorileri dört temel grup halinde incelenebilir. Bunlardan ilki kekemeliğin psikolojik ya da duygusal bir çatışmanın bir belirtisi olarak gören psikolojik teorilerdir. İkincisi kekemeliğin başlangıcında konuşmacının bu etkinliğin zor olduğunu ve ardından akıcı konuşmaya çalıştığında kekemeliği öngörmeyi ve çabalamayı öğrendiği öğrenme teorileridir. Üçüncüsü ise konuşmacının özellikle çeşitli stres durumlarına tepki olarak konuşmacının akıcı konuşma becerisinin bozulması olarak anlatılan fizyolojik teorilerdir. Son olarak ta kekemeliğin başlangıcı ve gelişimi ile sonuç lanan faktörlerin birleşimi ile oluşturulan çok bileşenli görüşler sayılabilir(Manning, 2010).